Ülkede ki gelişmeler hakkında kısa bir analiz ile bu soruya cevap vermeye çalışacağız.
Günümüzde Belarus, ya da diğer bilinen adı ile Beyaz Rusya, ülkede ki burjuvazinin uşağı olan mevcut devlet başkanı Aleksandar Lukaşenko’nun başında bulunduğu kapitalist bir devlettir. Karakteri, kişisel özellikleri ve Sovyet döneminde aldığı terbi ile sözde ve görünürde – özel mülkiyet sahiplerine açıkça karşı çıkıyor, kapitalistlerin keyfiyetine karşı(O onlara “semirmiş kediler” gibi bir benzetmede bulunuyor) halkı sahipleniyor. Ancak dediğimiz gibi bu sadece sözde olan birşey, gerçekte ise devlet başkanı, mevcut yönetimle iç içe geçmiş tekelci burjuvazinin bir kanadının çıkarlarını savunuyor. Lukaşenkonun kendisininde büyük bir sermaye sahibi olduğu gibi bir kanaat mevcut.
Cumhurbaşkanının elinde büyük bir güç toplanmış durumda, ancak O, bu gücü her şeyden önce bir avuç para babasının çıkarlarını korumak için kullanıyor. Geçim kaynağı sadece aldığı maaş olan halkın bir kısmı – işçiler ve memurlar, her geçen yılla birlikte emeğinin gerçek karşılığı olan bir maaş, ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetleri, barınma hakkı, gibi hak ve özgürlüklerini birer birer yitiriyor. Bunlara ek olarak halkın bu kesimi protesto ve gösteri yapma hakkından, özgürce düşüncelerini açıklama ve basın yolu ile yayma haklarından da mahrum bırakılıyor. Yani diktatörlük mevzilerini güçlendiriyor, ancak bu bir tek kişinin diktatörlüğü değil, bir bütün olarak burjuvazinin diktatörlüğüdür.
Belarus’ta, benim kanaatime göre, ulusal burjuvazi ve yabancı burjuvazi (bir yanda ABD ve AB yanlısı, diğer yanda Rusya yanlısı) arasında giderek artan bir çelişki var. Tekelci burjuvazi ile orta ve küçük burjuvazi arasında da çelişki mevcut. Aynı zamanda, emekçiler ve kapitalistler arasındaki çelişki büyüyor, ancak çoğunluk bu çelişkiyi, devlet başkanı ve etrafında oluşan yukarıdan aşağıya doğru giden iktidar gurubu ile halk arasındaki bir çelişki olarak görüyor.
Birçok insan, ekonomideki zorlukların, yaşamlarının giderek kötüleşmesinin 26 yıldır iktidarda olan şimdiki cumhurbaşkanının yönetimi ile ilişkili olduğuna inanıyor. Milliyetçi ve liberal, Batı yanlısı burjuva muhalefet toplumdaki bu kanaati, kendi kontrolleri altında ki medyalar aracılığıyla desteklemektedir. Burjuva muhalefet başkan Lukashenko’ya diktatör diyor, böylece insanları aldatıyor ve Belarus halkının cumhurbaşkanının değil, asıl olarak burjuvazinin diktatörlüğünün boyunduruğu altında olduğu gerçeğini gizliyor.
Bu yıl yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, Belarus’taki burjuva muhalefet liderleri milliyetçilik, Rusya ile ilişkileri tamamen kesmek ve “medeni ülkelere” yani – Avrupa Birliği’ne katılmak gibi çağrılar yapıyordu. Ancak Belarus’ta, Ukrayna örneğinden farklı olarak, milliyetçilik devlet düzeyinde bir politika olarak topluma empoze edilmedi ve uzun yıllar boyunca devlet politikası Belarus ve Rusya’nın yanı sıra yıkılan SSCB topraklarındaki diğer ülkeler ile bir birliğin çatısı altında birleştirmeyi amaçlıyordu. Bu nedenle, milliyetçilik, Rusya ile ilişkileri koparma, Avrupa Birliği’ne katılma fikri Belarus halkına yabancıydı ve nüfusun çok küçük bir kısmı milliyetçi muhalefeti destekledi ve bu bile sadece bu örgütlenmelere sağlanan parasal yardımlar sayesinde oluyordu.
Bu yıl ki seçim kampanyasında, halk kitlelerinin aşina olduğu Belarus milliyetçi muhalefetinden farklı üç kişi ortaya çıktı. Bunlar Sergei Tihanovskiy, Viktor Babariko ve Valeri Tsepkalo.
Tihanovsky daha önce Rusya’da şov programları ve medya işleriyle uğraştı ve yaklaşık bir yıl önce Belarus’ta ki küçük kasaba ve köylerin hayatını gösterdiği Youtube kanalında videolar yayınlamaya başladı. Bu videolarda gösterdiği neydi? Yoksulluk, yıkım, devlet görevlilerinin keyfi tavırları, ve bunun gibi daha bir çok şeydi. Yani, Belarus’ta ki birçok insanın her gün karşılaştığı ve yaşadığı sorunları gösterdi yaptığı videolarda. Şov dünyasında çalıştığı dönemde edindiği tecrübenin sayesinde Tihanovsky, belli bir kitleyi kendisine çekmeyi ve toplumun bir kısmı arasında ün kazanmayı başardı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmayı planlarken, Tihanovsky’nin herhangi bir programı yoktu – sadece izleyici kitlesini kendisine çekti, etkinliklerine kitlelerin katılımını sağladı.
Babariko ve Tsepkalo ise ülkede ne tür değişiklikler yapılmasını öngören programları ile devlet başkanı seçimlerinde adaylıklarını açıkladılar. Lukaşenko’nun iktidarda bulunduğu zaman dilimi içinde her daim sadece milliyetçi sembolleri ön plana sürerek, milliyetçilikten ve Rusya ile ilişkileri koparmaktan başka bir şey sunamayan burjuva muhalefetin bir parçası olan milliyetçilerden farklı olarak Babariko ve Tsepkalo aslında ulusal soruna hiçbir şekilde değinmediler, Rusya ile olan ilişkilere ise tamamen pragmatik ve ekonomik çıkarlar doğrultusunda bir yaklaşım sergilediler.
Ülkenin ekonomik, siyasi ve sosyal yaşamında, aslında hayatın tüm alanlarının her yeni sömürge ülkede olduğu gibi azgın bir sömürüye dayanan belirli reformlar önerdiler, bunlardan bazılarını sıralayacak olursak: devletin sahip olduğu sanayi ve tarımsal işletmelerin özelleştirilmesi, özel sigortaya geçiş, ücretli sağlık hizmetleri, ücretli eğitim, vb.
Başkent Minsk’te ve Belarus’un diğer bazı büyük şehirlerinde “muhalefet” adaylarına destek için imza kampanyası sırasında, “Lukaşenko dışında ki herkes” için imza atmak isteyen insanlar uzun kuyruklar oluşturdu. Cumhurbaşkanlığı adayı olmak isteyen bankacı Babariko’nun tutuklanmasından sonra, insanlar sadece “muhalefet” adaylarını desteklemek için değil, aynı zamanda tutuklu bankacı Babariko ve diğer tutuklanan muhalifler (Tihanovsky, Severintsev, Statkeviç, vs.) oluşturdukları “Dayanışma kuyruklarını” birer “dayanışma zincirine” dönüştürmeye başladı.
Nüfusun bir kısmının artan siyasi faaliyetinin ardından Telegram adlı haberleşme uygulamasında, sözde ülkedeki reformları savunan insanlar arasındaki iletişim için sohbet(chat) gurupları oluşturuldu. Sohbetler hızlı bir şekilde bazı popüler muhalif Telegram kanalları aracılığıyla yaygınlaştırıldı. Aslında, bu sohbetlerde ve muhalif Telegram kanallarında “renkli devrim” için aktif hazırlıklar yapıldığı ortaya çıktı, yani bir darbenin organizasyonu ve hazırlıkları yapılıyordu. Aynı zamanda darbenin örgütleyicileri Gene Sharp’ın ünlü “eğitim kılavuzu” olan “Diktatörlükten demokrasiye” adlı kitabına uygun hareket ediyorlar.
Organizatörler barışçıl kitlesel protestolar için politik olarak aktif insanlara çağrıla yaptılar ve bu eylemler için uygun nedenleri seçtiler. Seçimlerden önce bir güç testi olarak, bu nedenler – bankacı Babariko’nun tutuklanması, 3 Temmuz Belarus’un Bağımsızlık Günü kutlaması, Babariko ve Tsepkalo’nun adaylıklarının Yüksek Seçim Kurulunun kaydetmeyi reddetmesi. Bir sonraki kitlesel eylemler 3 Ağustos’ta, yani erken oylamanın başladığı gün. Daha sonra – 9 Ağustos’ta, seçim günü ve 10 Ağustos’ta – seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra.
Ukrayna ve diğer ülkelerdeki olaylardan, kitlesel barışçıl protestoların keskin nişancılar tarafından her iki karşıt taraftan insanların provokasyona yol açacak şekilde öldürülmesinden sonra polis, Çevik kuvvet polisi – OMON ve jandarma birlikleri ile hızlı bir biçimde giderek büyüyen çatışmalara dönüştüğünü biliyoruz. Buna ek olarak, önde gelen bir örgüt olmadan gerçekleşen kitlesel barışçıl protestolar, onları hazırlayanlar tarafından doğru zamanda hızlı bir şekilde yönlendirilir ve bir darbeyi gerçekleştirmek için doğru yöne kanalize edilir.
Bu, yoldaşlarımın ve benim Belarus’ta ki olayların nasıl gelişeceğine dair beklentimizdir. Telegram kanalları ve sohbet guruplarından edinilen bilgiye göre protestocuların eylemlerinin kendiliğinden olmadığı, kontrol edildikleri ve yönlendirildikleri, ayrıca protestocuların kendilerinin hiçbir liderleri olmadığını ve insanların kendi memnuniyetsizliklerinden yola çıkarak hareket ettiklerini düşündükleri açıktır.
Belaruslu bir komünist – Temmuz 2020